|
NAZIM
HİKMET RAN (1901 – 1963)
20 Kasım 1901'de Selanik'de doğdu. İlerici ve şairliği olan bir dedenin
torunu, dışişlerinde yüksek dereceli memur olan babanın ve Fransızca bilen,
piyano çalan, resim yapan bir annenin oğlu olması, iyi bir eğitim görmesini
ve küçük yaşta sanatla ilgilenmesini sağladı. Önce bir yıl kadar Fransızca
eğitim yapan bir okulda, sonra Göztepe’deki Numune Mektebi'nde okudu.
Dedesinin etkisiyle şiir yazmaya başlayan Nazım Hikmet'in bir aile
toplantısı sırasında okuduğu denizcilerin kahramanlıklarına dair bir
şiirden bahriye nazırı Cemal Paşa'nın çok etkilenmesi, onun Heybeliada Bahriye
mektebine kaydolmasına neden oldu. 1919'da okuldan mezun olunca, Hamidiye
kruvazöründe güverte subaylığı yapmaya başladı. Ancak aynı yılın kışında
okulun son sınıfında geçirdiği zatülcenp tekrarlanınca askerlikten çürüğe
çıkarıldı. Bu dönemde genç bir şair olarak ünlenmeye başlamıştı. Genellikle
işgal altındaki bir ülkenin direniş ruhunu yansıtan şiirler yazıyordu. İlk
ödülünü 1920'de Alemdar gazetesinin açtığı bir yarışmada aldı. Aynı yılın
sonlarına doğru, Anadolu'da başlamış olan direniş hareketlerine katılmak
amacıyla, çocukluk arkadaşı Vala Nurettin ile birlikte Anadolu'ya geçti. Niyetleri
milli mücadeleye katılmak olan iki arkadaş Ankara hükümeti tarafından Bolu
Lisesi'nde öğretmen olarak görevlendirildi. Burada Spartakist hareketi
yakından tanıyan Mehmet Sadık Eti'den etkilenerek, Ekim Devrimi'ni yerinde
yaşamak, gözlemek ve Sovyetler Birliği'ni tanımak amacıyla önce
Azerbaycan'a, oradan da Profesör Pavloviç'in öğrencisi olmak üzere
Moskava'ya gittiler. KUTV(Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi)'da öğrenim
gören ilk kuşak arasındaydılar. Nazım Hikmet 1922'de KUTV özel
tiyatrosunda, Mustafa Suphi ve arkadaşları için yazdığı "15 Yara"
ve "28 Ocak" adlı şiirlerini dramatize ederek sahneledi. 1924'te
Parti kararı gereğince, geldiği gibi gene gizlice yurda dönen Nazım,
İstanbul'a gönderildi. 1924 ortalarında İstanbul'a döndükten sonra
Aydınlık'ta şiir ve yazıları yayımlanmaya başladı.Görüşlerinin olgunlaşmaya
başladığı dönem olarak nitelenebilecek bu dönemde artık Nazım için TKP'nin
Kongre delegeliğinin yolu da açılmıştı. 1 Ocak 1925'te, Dr. Şefik Hüsnü'nün
Beşiktaş’daki evinde gerçekleşen 2.TKP Kongresi'ne katıldı ve burada TKP
Merkez Komite üyeliğine seçildi.Takrir-i Sükun Kanunu gereğince baskının
iyice yoğunlaştığı bir sırada, 1 Mayıs 1925'te yayınlanan bir bildiri
yüzünden bütün Aydınlık çevresindekiler ve Parti kadroları tutuklanırken,
koğuşturmadan kurtulmak için İzmir'e gitti. Kendisinin de arandığını
öğrenince, önce İstanbul'a ardından Sovyetler Birliği'ne geçti. Yine de
gıyabında 15 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. 23 Ekim 1926'da
Cumhuriyet bayramında çıkartılan aftan sonra,yurda geri dönmek için
yaptığı başvuruların hiçbirine olumlu cevap alamadı. Bu arada, kendisi gibi
gıyabında mahkum olan Dr.Şefik Hüsnü'nün çağrısıyla 1926'da Viyana'da
gerçekleşen TKP Konferansı'na Moskova'dan delege olarak katıldı. Bu
konferans TKP içerisindeki ayrılıkların giderek netleştiği bir toplantı
oldu. Parti İcra Komitesi sekreteri Vedat Nedim'in ihbarıyla gerçekleşen
1927 tevkifatının ardından yapılan yargılamalar sırasında, Nazım Hikmet
yurtdışında olduğu halde "gizli parti üyesi olmak" suçundan
gıyabında 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. 1928 sonlarında gizlice yurda
geri döndü. Önce Rize'de sahte pasporttan yakalandı ve 3 gün hapis yattı,
ardından Ankara'ya sevkedildi ve mahkemenin 3 ay 3 günlük hapis cezasını
tutuklu kaldığı sürede tamamladı. Serbest bırakıldığında İstanbul'a giderek
Resimli Ay dergisinin yazı kadrosuna katıldı. Bu arada TKP içinde Hamdi
Şamilof, Vanlı Kazım, Mustafa Börklüce'yle birlikte, ayrıca oluşturdukları
İcra Komites'inin sekreterliğini yaptı. TKP içindeki, Viyana Konferansından
beri süregelen anlaşmazlıklarda taraf oldu. O zamana kadar atamayla tespit
edilen MK üyeliğine karşı çıkarak en kısa sürede Parti kongresinin
toplanması ve yöneticilerin seçimle gelmesi konusunda diretmeye başlayınca,
1930'da Sovyetler Birliği'nden tam yetki ile gelen Hasan Ali Ediz
tarafından, başını çektiği muhalefet grubuyla birlikte Parti'den atıldı.
Grubuyla oluşturduğu yeni MK ve İcra Komitesi'ni Komintern'e sundu ama
Komintern cevap olarak grubunu dağıtmasını ve Komintern'e bağlı Parti'ye
katılarak elindeki matbaayı da o gruba vermesi kararı kendisine bildirildi.
Komintern'in kararını dinlemedi. Bundan sonra, Komintern yayın organlarında
ve Şefik Hüsnü'nün yazılarında "Troçki-polis muhalefeti" olarak
teşhir edildi.1961'de yazdığı otobiografik şiirinde bu olayı
"Partimden koparmaya yeltendiler/Ama sökmedi " dizesiyle
anlatacaktı. Ancak yine de 1930'lar, Türkiye komünist hareketi açısından,
Nazım'ın şiirleriyle renklenen bir dönem oldu. Örneğin, Temmuz 1930'da
"Salkımsöğüt" ve "Bahri Hazer" adlı şiirlerinin kendi
sesinden plağa alınarak(yirmi günde tükendi) halka açık yerlerde çalınması,
polisin olaya el koyup plağın yeni baskılarının yapılmasını engellemesiyle
sonuçlandı. Ard arda, Sesini Kaybeden Şehir, Benerci Kendini Niçin Öldürdü,
Gece Gelen Telgraf adlı şiir kitapları basıldı, Kafatası ve Bir Ölü Evi
adlı oyunları ise Darülbedayi'de sahneye kondu. Bu arada bir yandan da
kendi muhalefet grubunun gizli siyasi eylemlerini yürütüyordu. Bu nedenle
de, 1932'de İstanbul'da Ağırcezada "gizli örgüt kurarak anayasayı
değiştirmeye çalışmak" iddiasıyla yargılandı. Haziran 1933'de Bursa'da
devam eden ve idam talebiyle başlayan dava, önce 5 yıl hapis cezasına,
temyizin kararı bozmasıyla 4'e, Cumhuriyetin 10.yılı nedeniyle çıkan afla
da 1 yıla indirilince Nazım'ın 6 ay alacaklı olarak(zaten 1.5 yıl yatmıştı)
hapisten çıkıp İstanbul'a geri dönmesiyle son buldu. 17 Ocak 1938'de, hiç
beklemediği bir anda son tutuklanışını yaşadı; "askeri isyana
teşvik" suçundan toplam 28 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Siyasi
havanın görece yumuşamasıyla 1946'dan sonra yurtiçinde ve yurtdışında
başlayan kampanyalar onu kurtarmaya yetmedi, 8 Nisan 1950'de açlık grevine
başladı. DP'nin seçimleri kazanmasının ardından 15 Temmuz 1950'de çıkan af
yasasıyla en sonunda hapisten çıkabildi. Fakat bir türlü sonu gelmeyen
gözetlenme, onu 17 Haziran 1951'de bir daha geri dönmemek üzere yurtdışına
kaçmaya zorladı. Sovyetler Birliği'ne gitti ve burada TKP'nin Harici
Bürosu'nda görev alarak siyasi faaliyetlerini sürdürdü. 1963'te ikinci
vatanı saydığı Sovyetler Birliği'nde bir kalp krizi sonucu öldü.
Nazım hikmet hakkında daha fazla bilgi için tıklayınız
Nazım Hikmet:
Ceviz
Ağacı.mp3
Resimler: |1|2|3|
| anasayfa
|
|
|