|
|
|
||
ESKİ SAYILAR İZ BIRAKANLAR
TOPLUMSAL Deli Dana Hastalığı PORTRELER Mahir Çayan DEVRİMCİLER
ŞİİRLER ve
MARŞLAR
|
YILMAZ GÜNEY 1 Nisan 1937'de Adana'nın Yenice köyünde doğar. 9
yaşındayken babası kan davasından öldürülür. Lise yıllarında edebiyatla
ilgilenmeye başlar ve "Doruk" ve "Güney" adlı edebiyat
dergilerini çıkarır. 1955 yılında liseyi bitirdikten sonra önce Ankara Hukuk
Fakültesi'ne daha sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne kaydolur.
Bu yıllarda sinemayla ilgili şirketlerde çalışır, öykü ve senaryolar yazar.
1961 yılında, Ölüm Beni Çağırıyor'da yayınlanan "Üç Bilinmeyenli
Eşitsizlik Sistemleri" adlı öyküsündeki bir pasajdan dolayı 18 ay hapis
ve 6 ay sürgüne hüküm giyer. Sosyalist kültürle bu yıllarda tanışır. 1963
yılında tekrar İstanbul'a döner, oyunculuk ve yönetmen yardımcılığına devam
eder. Senaryosunu da kendi yazdığı "İkisi de Cesurdu" filmiyle Türk
sinemasında tanınır. Yılmaz Güney'in ilk önemli filmi 1965'te senaryosunu
yazıp başrolünü oynadığı ve Lütfi Ömer Akad'ın yönettiği Hudutların
Kanunu'dur. Bu filmde yarı feodal ve yarı kapitalist bir düzende yürüyen
ekonomik ilişkilerin sonucunda yaşanan kişisel bir trajedi ele alınmaktadır.
Kaçakçılık yapmaktan başka şansı olmayan Hıdır'ın trajik sonu anlatılır. 1967
yılında çektiği "Seyyit Han(Toprağın Gelini)" adlı filmle yönetmen
olarak da ticari Yeşilçam sinemasının dışında ürünler vermeye başlar. Seyyit
Han, Aç Kurtlar, Kızılırmak Karakoyun gibi filmler hep tek başına çıkış
yolları arayan fakat sonunda düzene yenilen karakterleri konu alır . 1970
yılında çekilen Umut filmi ile Güney'in sineması bir eşiğe ulaşır.Umut Türk
sinemasından bir kopuştur. Varolan yapının tam karşısında duran bir filmdir.
Biçim ve öz olarak Türk sinemasında bir ilktir. Motora yenilen bir
faytoncunun, umudunu milli piyangoda ve hurafelerde aramasının ve kapitalist
ilişkilerin bir insanın hayatını elinden almasının hikayesidir. Umut
yoksulların nasıl ezildiğini, nasıl sömürüldüğünü anlatmaktadır. Umut
devrimci sanatçı Güney'in sınıfına nasıl ve kimin yararına sömürüldüğünü
anlatan bir filmidir. Umut toplumcu gerçekçi sinema adına Türk sinemasında
verilen en ciddi ve titiz çalışmadır. Filmde şiirsel bir dilin yanında
izleyiciyi biliçlendirecek bir ideolojik dil de vardır. 1972 yılında THKP\C önderlerine yardım ve yataklık etmek
suçundan tutuklanır ve 1974 Mayıs'ına kadar hapis yatar. Bu yıllarda Yılmaz
Güney sosyalist düşünce konusunda kendisini geliştirir ve topluma
"ezilen kesimler" yerine marksist bir yaklaşım olan sınıflar ve
sınıf mücadelesi açısından bakmaya başlar. Hapisten çıkınca Arkadaş filmini
çeker. Dönemin en çok izlenen ve konuşulan filminde Güney yozlaşan ve çökmeye
mahkum olan burjuva sınıfını anlatmakta ve onun içinden çıkacak olan bir
sınıfın gelişini müjdelemektedir.Arkadaş bir tükenişin ve yeşeren yeni
şeylerin filmidir. Filmde burjuva sınıfı kaba slogancı bir anlatımla değil
bütün insani yanları ile anlatılmaktadır. Filmde daha önceki filmlerde olan
düzene tek başına başkaldıran kahraman gitmiş daha örgütlü daha sınıfsal
bilince sahip kahraman gelmiştir. Kurtuluşun tek başına olmadığı, kurtuluşun
bireysel çabalarla olmadığı anlatılmaktadır filmde. Arkadaş politik, sosyal
sınıfları inceleyen ve eleştiren bir filmdir. Dönemin biliçli olarak yapılan
sınıf uzlaşmacı filmlerine inat biçimiyle özüyle unutulmayacak bir yapıttır. 1974 Eylül'ünde bir yargıcı öldürmekten tutuklanır ve
firar edeceği 1981'e kadar hapis yatar. Hapiste onu evrensel bir sinemacı
yapan Sürü ve Yol gibi önemli senaryoları yazar. Sürüde Güney feodal bir
aşiret reisinin aşiretini sürdürme çabalarını ve ona karşı çıkan oğluyla
arasındaki çatışmayı anlatır. Feodalizmin ve geri kalmışlığın insanlık
üzerindeki olumsuz ve yabancılaştırıcı etkilerini veren filmde yine bilinç
öğesi ve ideolojik içerik hakimdir. Yılmaz Güney
çağına ve topluma tanıklık eden bir sanatçıdır. Meslektaşları düzenle uyuşup
ticari sinemayı meşrulaştıracak teorileri, tezleri kurarken o, ülkesinin ve
insanının dramını, acısını, yalnızlığını şiirsel filmleriyle anlatmıştır.
Gerçekçi bir sanatçıdır çünkü gerek insanların, gerekse ilişkilerin uğradığı
değişimlerle ilgilenir. Güney'in sineması savaşçı bir sinemadır. İnsanlığın
tarihsel çıkarları ile çelişkili olan gerçekliğe ilişkin görüşlerle savaşır.
Örneğin Yol filminde Güney, ülkesinde cuntanın baskısını sade bir dille
anlatırken feodal ahlakın yıkıntılarının Seyit Ali ve karısı üzerindeki
etkilerini de verir. Hem ele aldığı konuya karşı gerçekçidir, hem de konuyu
izleyicisine alabildiğine gerçekçi ve dürüst bir tutumla anlatır. 1981'deki
firarından sonra Fransa'ya yerleşir ve sübyan koğuşunu anlattığı Duvar
filmini çeker. 1985'de ölen Yılmaz Güney tüm zenginliği ve üretkenliğiyle bir
onur abidesidir.
Yılmaz Güney ve duvar filmi
hakkında merak ettiğiniz her şeyi Güney'in kendi notlarından öğrenmek için www.yilmazguney.org 'u ziyaret edebilirsiniz Resimler: | anasayfa | |
|
||
|
|