Asi Gençlik


ESKİ SAYILAR

Eski sayı-1
Eski sayı-2

İZ BIRAKANLAR

Nazım Hikmet
Yılmaz Güney
Aziz Nesin
Can Yücel
Atilla İlhan
Uğur Mumcu
Ataol Behramoğlu
Necati Cumalı
Sunay Akın






       TOPLUMSAL

Deli Dana Hastalığı
Sivas Katliamı

 

 

PORTRELER

Mahir Çayan
Deniz Gezmiş
Hüseyin İnan
Yusuf Aslan
Yusuf, Deniz ve Hüseyin’in son sözleri
________

Mustafa Suphi
Mihri Belli




DEVRİMCİLER

E. Che Gueavara
V. İ. Lennin
Karl Marx

J. Stalin

ŞİİRLER ve MARŞLAR

Enternasyonel
1 Mayıs Marşı
Avusturya İşçi Marşı
Onbeşlere Ağıt
Çav Bella
Partizan
Venseremos
El Pueblo Unido
Herne Pés
FKF Marşı
MDD Marşı



SİTE HAKKINDA

Biz ve Site
E-posta













 

Eski Anasayfa (boş tabela)

 

YILMAZ GÜNEY

 

 

       1 Nisan 1937'de Adana'nın Yenice köyünde doğar. 9 yaşındayken babası kan davasından öldürülür. Lise yıllarında edebiyatla ilgilenmeye başlar ve "Doruk" ve "Güney" adlı edebiyat dergilerini çıkarır. 1955 yılında liseyi bitirdikten sonra önce Ankara Hukuk Fakültesi'ne daha sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne kaydolur. Bu yıllarda sinemayla ilgili şirketlerde çalışır, öykü ve senaryolar yazar. 1961 yılında, Ölüm Beni Çağırıyor'da yayınlanan "Üç Bilinmeyenli Eşitsizlik Sistemleri" adlı öyküsündeki bir pasajdan dolayı 18 ay hapis ve 6 ay sürgüne hüküm giyer. Sosyalist kültürle bu yıllarda tanışır. 1963 yılında tekrar İstanbul'a döner, oyunculuk ve yönetmen yardımcılığına devam eder. Senaryosunu da kendi yazdığı "İkisi de Cesurdu" filmiyle Türk sinemasında tanınır. Yılmaz Güney'in ilk önemli filmi 1965'te senaryosunu yazıp başrolünü oynadığı ve Lütfi Ömer Akad'ın yönettiği Hudutların Kanunu'dur. Bu filmde yarı feodal ve yarı kapitalist bir düzende yürüyen ekonomik ilişkilerin sonucunda yaşanan kişisel bir trajedi ele alınmaktadır. Kaçakçılık yapmaktan başka şansı olmayan Hıdır'ın trajik sonu anlatılır. 1967 yılında çektiği "Seyyit Han(Toprağın Gelini)" adlı filmle yönetmen olarak da ticari Yeşilçam sinemasının dışında ürünler vermeye başlar. Seyyit Han, Aç Kurtlar, Kızılırmak Karakoyun gibi filmler hep tek başına çıkış yolları arayan fakat sonunda düzene yenilen karakterleri konu alır . 1970 yılında çekilen Umut filmi ile Güney'in sineması bir eşiğe ulaşır.Umut Türk sinemasından bir kopuştur. Varolan yapının tam karşısında duran bir filmdir. Biçim ve öz olarak Türk sinemasında bir ilktir. Motora yenilen bir faytoncunun, umudunu milli piyangoda ve hurafelerde aramasının ve kapitalist ilişkilerin bir insanın hayatını elinden almasının hikayesidir. Umut yoksulların nasıl ezildiğini, nasıl sömürüldüğünü anlatmaktadır. Umut devrimci sanatçı Güney'in sınıfına nasıl ve kimin yararına sömürüldüğünü anlatan bir filmidir. Umut toplumcu gerçekçi sinema adına Türk sinemasında verilen en ciddi ve titiz çalışmadır. Filmde şiirsel bir dilin yanında izleyiciyi biliçlendirecek bir ideolojik

dil de vardır.

 

     1972 yılında THKP\C önderlerine yardım ve yataklık etmek suçundan tutuklanır ve 1974 Mayıs'ına kadar hapis yatar. Bu yıllarda Yılmaz Güney sosyalist düşünce konusunda kendisini geliştirir ve topluma "ezilen kesimler" yerine marksist bir yaklaşım olan sınıflar ve sınıf mücadelesi açısından bakmaya başlar. Hapisten çıkınca Arkadaş filmini çeker. Dönemin en çok izlenen ve konuşulan filminde Güney yozlaşan ve çökmeye mahkum olan burjuva sınıfını anlatmakta ve onun içinden çıkacak olan bir sınıfın gelişini müjdelemektedir.Arkadaş bir tükenişin ve yeşeren yeni şeylerin filmidir. Filmde burjuva sınıfı kaba slogancı bir anlatımla değil bütün insani yanları ile anlatılmaktadır. Filmde daha önceki filmlerde olan düzene tek başına başkaldıran kahraman gitmiş daha örgütlü daha sınıfsal bilince sahip kahraman gelmiştir. Kurtuluşun tek başına olmadığı, kurtuluşun bireysel çabalarla olmadığı anlatılmaktadır filmde. Arkadaş politik, sosyal sınıfları inceleyen ve eleştiren bir filmdir. Dönemin biliçli olarak yapılan sınıf uzlaşmacı filmlerine inat biçimiyle özüyle unutulmayacak bir yapıttır.

 

     1974 Eylül'ünde bir yargıcı öldürmekten tutuklanır ve firar edeceği 1981'e kadar hapis yatar. Hapiste onu evrensel bir sinemacı yapan Sürü ve Yol gibi önemli senaryoları yazar. Sürüde Güney feodal bir aşiret reisinin aşiretini sürdürme çabalarını ve ona karşı çıkan oğluyla arasındaki çatışmayı anlatır. Feodalizmin ve geri kalmışlığın insanlık üzerindeki olumsuz ve yabancılaştırıcı etkilerini veren filmde yine bilinç öğesi ve ideolojik içerik hakimdir.

Yılmaz Güney çağına ve topluma tanıklık eden bir sanatçıdır. Meslektaşları düzenle uyuşup ticari sinemayı meşrulaştıracak teorileri, tezleri kurarken o, ülkesinin ve insanının dramını, acısını, yalnızlığını şiirsel filmleriyle anlatmıştır. Gerçekçi bir sanatçıdır çünkü gerek insanların, gerekse ilişkilerin uğradığı değişimlerle ilgilenir. Güney'in sineması savaşçı bir sinemadır. İnsanlığın tarihsel çıkarları ile çelişkili olan gerçekliğe ilişkin görüşlerle savaşır. Örneğin Yol filminde Güney, ülkesinde cuntanın baskısını sade bir dille anlatırken feodal ahlakın yıkıntılarının Seyit Ali ve karısı üzerindeki etkilerini de verir. Hem ele aldığı konuya karşı gerçekçidir, hem de konuyu izleyicisine alabildiğine gerçekçi ve dürüst bir tutumla anlatır. 1981'deki firarından sonra Fransa'ya yerleşir ve sübyan koğuşunu anlattığı Duvar filmini çeker. 1985'de ölen Yılmaz Güney tüm zenginliği ve üretkenliğiyle bir onur abidesidir.

 

 

 

     Yılmaz Güney ve duvar filmi hakkında merak ettiğiniz her şeyi Güney'in kendi notlarından öğrenmek için www.yilmazguney.org 'u ziyaret edebilirsiniz

 

Resimler:

 

        

 

 

| anasayfa |